Mekânın sınırlarını aşmak

Karantina bize pek çok öğretti ama en önemlisi mekânla olan ilişkimizi yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlattı. İnsan olarak sınırlarımızı, boyutlarımızı ve ihtiyaçlarımızı hatırlattı. Tüm bunları yeniden sorgulamak için bir fırsat olarak görürsek karantina günlerimizi, sonrası için daha iyi bir mekan inşasına başlayabiliriz sanırım.

Mekân ve sınırlar konusunda bize en iyi rehberliği bir çocuk edebilir. Sahip olduğu imgelem ve keşif duygusu çocuğun içinde bulunduğu mekânı gerektiğinde aşması için cesaretlendirir. Buna defalarca şahitlik etmişsinizdir muhakkak.

Nazli Tahvili’nin ‘sessiz kitabı’ Kağıttan Şehir’de bir çocuk var. Görsellerden anladığımız kadarıyla da bir mekanın içine sıkışıp kalmış. Tek bir pencere var, o da epey ulaşılamaz görünüyor.

Kağıtları var elinde çocuğun bir de hayal gücü. Kendine kağıttan evler, taşıtlar, hayvanlar, insanlar yapıyor. Kağıttan bir dünya kuruyor. İnşa ettiği dünya o pencereye ulaşmasını sağlıyor nihayetinde.

Mekâna sıkışmışlığı kağıttan kurduğu başka bir mekânla aşıyor. Hangi mekânın gerçek olduğunu düşünüyor insan. Bize verilen/dayatılan mekân mı bizim inşa ettiğimiz mi? Zihnen de olsa bu inşa kişiyi özgür hissetmesi için yeterli olabilir mi?

Pencereden dışarıya bakan çocuk muazzam bir dünya ile karşılaşıyor. Dışarısı rengarenk ve en önemlisi “yaşam dolu”.

Oysa şimdi dışarısı tehlikelerle dolu. Güvenli değil, huzurlu değil. Endişe duymadan dışarıda olmak mümkün değil. Bize içeride kalmamız söyleniyor. İçerde olmak peki, bu bize iyi geliyor mu?

Dışarıyı güvensiz kılan da içeriyi huzursuz yapan da bizim tercihlerimiz. Ama tıpkı bir çocuğun mekânı aşan bilinciyle yeniden dışarıyı keşfetmemiz ve yeniden içimize dönmemiz mümkün. Karantina bize “yaşam alanlarımız” ile ilgili yeteri kadar ibret sunuyor kanımca. Alınacak dersler, verilecek yeni kararlar bu zor ve acı günlerin hediyesi olabilir.

Çünkü salgın hastalıkların kentleşme süreciyle nasıl yaygınlaştığı bilinen bir gerçek. Modern kentler, metropoller sağlığımız için yeterince iyi değil. Ama biz “akıllı” evlerde yaşamak için ömür boyu kredi ödemeyi yine de kabul ediyoruz.

Aslına bakılırsa bu kitap, fiziksel mekân sıkışmışlığını aşmaktan ziyade psikolojik bariyerlerimizi aşmaktan bahsediyor. Ama bu ikisini birbirinden ayırmak biraz güç. Fiziksel setlerle zihnimizdeki setler ve o sıkışmışlık hissi aynı derecede dışarıya yönelik arzumuzu tetikler. İnsan böyle bir varlık işte.

Her zaman küçücük de olsa bir çıkış imkânından söz eden bu kitap bunun için çıkışı hedeflememizi de söylüyor. Çocuğun o pencereye ulaşması birden olmadı. Önce kendi şehrini kurdu. Orada uzun bir müddet yaşadı. Ama dışarıdan da vazgeçmedi. Dışarıya hazırlanan çocuk, kendi inşa ettiği dünyasıyla oraya erişti. Ve şimdi orası başka tecrübeler kazandıracak.

İçeriye ve dışarıya dair algılarımız, arzularımız ve gerçekliğimiz nedir? Bugün biraz bunun üzerine kafa yoralım.

Vesselam…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir