Grumberg’in iki muhteşem masalı

Fransız yazar Grumber’i ilk kez Çabuksığınlar romanı ile tanıdı Türk okuru. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabında Grumberg, dünyanın görmekte ve kabul etmekte zorlandığı mültecilik gerçeğini bir masal üzerinden bize göstermeye çalışıyordu.

Çabuksığınlar hayalî bir kavim. Hiç bir yere ait değiller, sürekli yer değiştirmek zorundalar ve yaklaşan tehlikeyi fark edince hemen bir başka yere sığınmaları gerekir. Çabuksığınların mekan arayışında başlarında pek çok iş gelir. Çabuksığınların başlarına gelen musibetleri okumak ne kadar hüzünlü ise onların bu musibetlerden güçlenerek çıkmalarını okumak bir o kadar sevindirici ve ilham verici. Romanın sonunda Çabuksığınlar kaybolan oğullarını bulurlar ama bir vatan bulabildiler mi bu soru hepimizin olsun. Hüzünlü bir mekan arayışını anlatır bu masal. Ve yazar bu hüzne okuru çok başarılı bir şekilde ortak eder.

Yazarın bu ilk romanını okuduktan sonra bir sonraki kitabını heyecanla beklemeye başladım. Yine aynı yayınevinden ama bu kez yetişkinler için kaleme aldığı bir masalla okurunu selamlıyor Grumberg. Bu kez başka bir trajediye dikkatimizi çekiyor: savaşa.

Simsiyah bir gecede, meçhule giden bir yük treninin bir vagonundan çaresiz bir baba, bebeğini bembeyaz karlar üzerine fırlatır. Yıllardır Yaratıcı’dan bir bebek dileyen yoksul oduncu karısı meçhule giden bu trenin vagonundan fırlayan şeyi fark eder. Vagon camından kendisine işaret eden adamı da görür. Fırlatılan şeye, yüke baktığında onun bir bebek olduğunu görür. Vagondan fırlatılan bu yük, yoksul oduncu karısı için dünyanın en değerli yüküdür. Ve bundan sonraki yaşamı bu değerli yükü layıkıyla taşımak için değişecektir. İkinci dünya savaşının ölümü sistematikleştirdiği o korkunç yıllarda başkasının yaşamı için kendini feda etmenin mucizesini anlatıyor Yüklerin En Değerlisi.

Grumberg’in “masal” diyerek anlattığı aslında kendi gerçeğidir. Kendisiyle birlikte milyonlarca Yahudinin yaşadığı trajedidir. Romanın sonunda bu gerçek hikayeden kısa bir sunum yapar ama anlattığı masalın tamamının bir gerçek olmadığını kim iddia edebilir ki?

Biri çocuklara ikisi yetişkinlere yönelik bu iki kıymetli anlatıyı bu dünyanın içinden geçmekte olan okurun yüzüne çarpması yazarın onurlu vazifesidir. Çünkü bizi haber okumaktan daha fazla gerçeğin içine çekmeyi başarmaktadır.

Peki şimdi biz bu gerçeklerle ne yapacağız?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir