Çizgi roman diliyle Filistin

Yaptığım kısa bir araştırma neticesinde Ortadoğu konusuna yer veren çizgi roman külliyatının gittikçe büyüdüğünü fark ettim. Çizgi romanların sosyal ve politik yönünü düşününce bu aslında pek şaşırtıcı değil ama bir konu başlığı olarak Ortadoğu’yu çizgi romanlar üzerinden okuma fikri bana, üzerinde durulması gereken bir çalışma alanı olarak görüldü. Ortadoğu’ya bakış genelde Batılı hegemonik düşünceden etkilenmenin ya da tamamen bu düşünceye sahip olmanın izlerini taşır. Bu anlamda bu kitapların nasıl bir Ortadoğu resmettiği önemli. Bu tehlikeyi romanlarda ve filmlerde yeterince görüyoruz ancak daha çok gençlerin tercih ettiği bir tür olarak çizgi roman dünyasının nasıl bir Ortadoğu ve nasıl bir İslam anlattığı merak uyandırıcı. Bu geniş konuya alt bir başlık oluşturması hasebiyle meseleyi Filistin ile sınırlayıp çizgi roman diliyle Filistin’e bakan üç eseri kısaca değerlendirdik. Üç eser de Filistin’i “doğrudan” anlamak açısından başka hiçbir platformun sağlayamayacağı kadar başarılı bir zemin sağlıyor.

Hayırlı okumalar…

Filistin ve Gazze’nin Dipnotları

Filistin’i çizgiler üzerinden okuma fikrini ilk olarak Joe Sacco sunuyor. 90’lı yıllarda Birinci İntifada Dönemi’nde Gazze ve Batı Şeria’da bulunan Sacco, buradaki insanların daha önce “görülmeyen” hikâyelerini çizgilerle görünür kılmaya çalıştı. Bu yüzden Sacco’nun çalışmasını bir çizgi roman olarak değil bir çizgi belgesel olarak okumak daha doğru. Tüm dünyadan tecrit edilmiş Filistin topraklarına içeriden bakabilmek, insanların kendi hikâyelerini anlatmalarına zemin hazırlamak ve bunu kitaplaştırarak tüm dünyaya anlatmak Filistin trajedisi için oldukça önemli. Çünkü küresel medya Filistin ve terör kelimelerini yan yana kullanmayı tercih ederken Sacco, medyanın yazdığı hikâyeyi tekrar yerine Filistinlilerin kendi hikâyelerini anlatmayı tercih ediyor. Filistin ile ilgili oluşturulan imgelerin aksine gündelik hayatın içine dalarak gerçekleri belgeleyen Joe Sacco’nun iki kitabı bulunuyor: Filistin ve Gazze’nin Dipnotları. Kendi kaderine terk edilmiş ve yalnız bırakılmış Filistinlileri dinlediğinizde tüm politik ve medyatik kabullerden sıyrılıp orada yükselen şiddeti meşrulaştıran herkese aynı öfkeyle bakmaya başlıyorsunuz. Çok uzun yıllar boyunca süren bu trajedinin hâlâ bir çözüme kavuşamamış olması da beslenen bu şiddetle alakalı maalesef.

Kudüs Günlükleri

Joe Sacco’nun savaş bölgelerine gidip oralardaki dramı çizgi roman şeklinde belgeleme tarzı başka çizgi romancılara da ilham oldu. Onlardan biri de Fransız çizer Guy Delisle. Bir STK çalışması için bir yıllığına Kudüs topraklarına yerleşen Delisle neredeyse bölgede gidilmedik yer bırakmamış, bölgenin tüm resmini çizmeye çalışmıştır. Her ne kadar orada yaşayan insanlarla kurduğu diyaloglara kitabında yer verse de Delisle’nin çalışması daha çok bölgedeki “yabancıların” ifadeleriyle dolu. Halkın günlük rutinlerini Delisle’nin aktardığı kadarıyla yakalayabiliyoruz ve maalesef Delisle Batılı bir üstenciliğe yer yer kapılıyor. Yakaladığı detaylar ve Filistin halkının yaşadığı dramı her yönden vermeye çalışması, kitabın kıymetini artıyor. Ancak kitabın girişindeki haritada ve kitap boyunca Filistin kelimesine pek rastlanmıyor. Delisle’nin çalışması Filistin’in mevcut hâlini anlamak ve duygusal tepkiler vermek yerine bölgenin panoramasını çizebilmek adına çizgi belgesel kalitesinde başarılı bir eser.

İsrail – Filistin Meselesi

Rus kökenli bir Yahudi olan Vladimir Grigorieff ise Filistin konusunu tarihsel açıdan ele alarak meseleye tarihsel arka plan kazandıran ve mevcut tartışmaların teolojik kökünü gösteren bir isim. Onun açıklamalarını Abdel de Bruxelles çizgi roman hâline getirmiş. Felsefe, mitoloji ve din konusunda çalışmalar yürüten Grigorieff’e gazeteciler sorular yöneltiyor, kitap boyunca karşılıklı iki kişinin tartıştığı sahneler yer alıyor ve adil bir bakış açısının korunmaya çalışıldığı pasajlar bulunuyor. Kitap iki perspektifle meseleyi ele alıyor. Biri Filistin işgalinin anlatıldığı tarihsel geçmiş diğeri de bölgedeki kaosu besleyen dini ve politik yaklaşımlar. Özellikle de Yahudilik ve Siyonizm üzerinde sıklıkla duruyor Grigorieff. Kitabı bahsettiğimiz ilk iki kitaptan ayıran diğer bir husus da çözüme yönelik bir pencere açması. Hiç bitmeyecekmiş gibi duran bu trajedinin artık bir çözüme kavuşmasıyla ilgili ümidini ve küçük de olsa ihtimalini paylaşıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir