Çocuk Kitaplarında Kadını Giydirmek

“İlkokul birinci sınıfların kaynak kitapları arasındaki Timaş Yayınları’nın çıkardığı ‘Paytak Penguenler ile Tanışalım’ adlı hikaye kitabında dişi penguenlere başörtüsü takıldı.”

Bu cümle 12 Mart 2013 tarihinde yayımlanan Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haberin giriş cümlesi. Haberde bir çocuk kitabının görsellerinde yer alan penguenin yayınevi tarafından tesettüre sokulduğu iddiası var. Bu iddiaya bir profesörün sözleriyle bilimsel dayanak oluşturulmaya çalışılmış, meşhur bir eğitim sendikasının görüşleriyle de kamuoyu oluşturmak hedeflenmişti.

İddia beklenildiği gibi bir infial uyandırmadı. Çünkü kitabın Türkiye’deki yayıncısı Timaş kitabın metin ve görsel olarak birebir korunarak yayımlandığını açıkladı. Yani dişi penguen orijinal baskısında başörtülü olarak çizilmişti, yayınevi tarafından zorla hidayete erdirilme durumu yoktu.

Ülkemizde başörtüsüne dair oluşturulmak istenen “algı”ya dair çok harika bir habercilik örneği öyle değil mi? Bunun gibi yüzlerce örnek sunabilirim size. Çünkü gençliğim bu tür haberleri okumakla geçti. Ve yıl olmuş 2020, hâlâ başörtüsünün manşete çekildiğini görmek “bi bitmediniz” ifadesini sesli söylememe neden oluyor.

Herhangi bir resimli çocuk kitabında görülen başörtüsünün neden bu kadar yaygara kopardığını anlamak güç değil. Biraz cumhuriyet modernleşmesi biraz İslamofobia bilen herkes bu yaygaranın neden koparıldığını anlar. Pedagoji soslu birkaç kelam etmekle ve bu ülkede nüfuzlu birkaç kurumun tutumuyla başörtüsü yaygarası koparmak mümkün. Ama maalesef bu yaygara oldukça etkili ve sadece bu haberde olduğu gibi gülüp geçilecek bir durumda da değil.

Neden çocuk kitaplarında başörtülü bir karakter yok? veya çok az?

Çünkü doğru ya da yanlış bu haberin içinde yer almak istemiyor yayıncılarımız. Bugün birkaç dini eğitim kitabı veya muhafazakar bir iki yayınevinin eserleri dışında hangi resimli çocuk kitabımızda başörtülü bir karakter görebiliyoruz?  Yayıncılar başörtülü bir karakter çizmekten ötürü herhangi bir riske girmek istemiyor. Çoğunluğu müslüman olan, başörtüsü takan, İslamcı bir iktidara sahip ve o iktidarı yıllardır destekleyen bu çoğunluk neden cesurca kitaplarında başörtülü bir karaktere yer veremiyor? Başörtülü bir anaokulu öğretmeni, bir doktor hatta bir “hakim” neden göremiyoruz kitaplarda? Özgürlük ve demokrasi gibi ilkeleri savunan herhangi bir yayınevi neden başörtülü bir karakter yayınlamak  konusunda bu kadar çekimser.

Bu soruların cevabı basit. Ülkemizde estirilen 28 Şubat havası hâlâ taze de o yüzden. Bir çocuk kitabının sayfaları karıştırıldığında içinde başörtülü bir karakteri gören bir ebeveynin bu kitabı ne kadar güzel olursa olsun almama ihtimali çok yüksek. Son yıllarda başörtünün kamudaki görünürlüğü artsa da kültürel alanlarda maalesef aynı derecede görünür olamadı. En büyük ispatı çocuk yayıncılığı! Kamudaki, medyadaki ve evdeki başörtülü kadın, söz konusu bir çocuk kitabı olduğunda görünmez oluyor. Ders kitapları da bu şekilde maalesef. Ailesinde başörtülü kadın bulunan bir çocuk neden o annenin ders kitaplarında yer almadığını sormaz mı?

Başörtüsü demişken geçtiğimiz aylarda MEB’in öğretmenlere dağıttığı kitapçıktaki görseller de kadın çiziminin ne kadar önemli ve zor bir iş olduğunu ortaya koydu. Bu çizimlerde başı açık kadınlar çocuklara istismarda bulunuyor şeklinde resmedilirken başı örtülü kadınlar sevecen ve iyi olarak resmedilmiş. Bu iki çizim kadın bedenini giydirmenin sıradan ve “ısmarlama” bir iş olamayacağını, birbirine uç iki çizimle kadını özetleyemeyeceğinizi ortaya koyan önemli bir örnektir.

Feminist çocuk yazınının çelişkisi

2016 yılından beri çocuk yayıncılığını takip ediyorum. Çok sayıda kitabı okuma ve inceleme imkânı buldum. Bir değerlendirme yapmam gerekecekse bu kitaplardaki en temel meselenin kadın bedenini tasvir etmek olduğunu gördüm. Feminist yazın bunun için büyük mücadele veriyor ve çocuk kitaplarının önemini kavramış durumda. Kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet, farklı kadın tipleri, farklı erkek tipleri, toplumsal roller, cinsiyetin temsili, cinsiyetsizlik, eşcinsellik, hayvan hakları, ekoloji, aile kavramı gibi pek çok başlıkta yeni nesil için üretilen ve gayet işleyen çok başarılı bir paradigma inşa süreci var. Gerçekten çok özverili, işini iyi yapan ve iyi yayınlar çıkaran feminist yayının çocuk külliyatı büyümeye devam ediyor. Bu kitaplar çocuklara kadın ve erkek hakkında pek çok bilgiyi “yeniden” öğretiyor. Yeniden kelimesini vurguluyorum çünkü feminizm en başta geleneğe meydan okumak demektir ve yeni nesil asla cinsiyet meselesini bizim gibi anlamayacak.

Kabaca toplumsal cinsiyet kategorisinde toplayabileceğimiz kitaplarda en temel işlenen konular kadınların özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, kızlara kız ve erkeklere oğlan demek şeklinde çoğalan yeni dil kullanımları, farklı anne ve baba örneklikleri ile başka türlü aile modellerinin mümkün oluşu var.  Karakterlerin çizimlere yansıması ise şöyle: Örneğin anne’yi çizmek genelde muhafazakar bir görünümdeydi. Burada sadece başörtüsü kast etmiyorum elbette; daha kapalı ve koyu elbiseler giymekten bahsediyorum. Ev içinde daha çok iş yapan, hep terbiye edici ve fedakar anne çizimlerine alışığızdır. Son yıllarda resmedilen anne ise rengarenk ve sıra dışı kıyafetler giyebiliyor, çılgınlıklar yapabiliyor. Bu son derece eğlenceli anneler ellerinde bir bilgisayarla veya bir steteskopla resmedilebiliyor.

Çocuk ve ilk gençlik çağı için yayımlanan ve kızları cesaretlendiren çok sayıda kitap son yılların en büyük yayıncılık trendi haline geldi. Bu kitaplar kızlara cesaret, özgüven ve başarı dolu hayat hikayeleri sunuyor. Ve hepsi de gerçek hayattan örneklerle dolu bu kitaplardaki resimleri incelediğimizde de benzer bir çeşitliliği görüyoruz. Kadınlar, hayat hikayeleri kadar farklı giyim tercihleriyle de çocuklara sunuluyor.

Tabii ki bu çeşitliliği sonuna kadar destekliyorum. Hayatın kendisi, kozmos/evren bu çeşitlilikle dolu. Biz neden tek tip olmak zorunda kalalım ki? Ama bu çeşitlilik söz konusu “gelenek” olunca birden bire bir yok saymaya dönüşüyor. Engelli, eşcinsel, kronik hasta veya farklı ırka mensup insanların saygıyı en az “normaller” kadar hak ettiğini söyleyen hiçbir çocuk kitabında başörtüsü takan bir minik göremezsiniz. Çünkü o çocuğun ailesinin zorlamasıyla, tamamen geleneğin ve dinin domine ettiği bir hayatı yaşadığı düşünülür. Rengarenk kumaşları başında taşımak istediği gibi tamamen çocukça bir savı destekleyemez mesela. Ama bütün queer semboller çocuk bedenini özgürce sarabilir!

Çocuk kitaplarında başörtüsüne yer açmak

Modernizmin insanları tek tip kalıplara sokma projesi başarılı oldu. Dindar ve seküler fark etmez hepimiz modernizm zokasını yedik! Tam anlamıyla modernizmi çözümleyip anlayamadığımız için hâlâ modernizmin kabulleriyle veriyoruz reflekslerimizi. Bugün kendisini çağdaş, aydın, özgürlükçü, demokrat olarak tanımlayan herkesin farklılıklar karşısında dürüstlüğünü test etmesi gerekiyor. Ki o çocuk kitaplarında yok saydığımız başörtülü insanlar da sayfalarda özgürce yer bulsun. Farklılıkların temsili konusunda biyo-iktidarın gediklerinden kaçıp nefes almayı öğrendiğimiz doğru, ama bu nefes daha uzun bir yaşam için yeterli değil.

Başörtülü bir karaktere kitaplarında yer vermeye karar veren yayınevi başka bir grubun tepkilerine de hazırlıklı olmalıdır. Bu grup tesettürün tek tip olduğunu düşünen ve farklı başörtülü modellerine karşı olan gruptur. Neden o başörtüsü öyle çizilmiş, neden kadının ayağı gözüküyor, neden şöyle neden böyle şeklinde pek çok eleştiri bugün tesettür konusuna yaşadığımız başka bir handikap olarak önümüzde duruyor.

Çocuk kitaplarında başörtülü bir karakteri görünür kılmakta zorlanan herkese İran sinemasını örnek vermek isterim. Yıllardır uluslararası pek çok ödül alan yüzlerce sayıdaki filmde İran sineması kadınlarını temsil etmeyi başarmıştır. Dindar, feminist, muhafazakar vs pek çok kadın İran sinemasında öyle ya da böyle görünür durumda. Üstelik tüm karşı çıkmalar, tartışmalar ve afarozlara rağmen. Bugün bizim de bu karşı tepkileri göğüslememiz gerekiyor.

Peki ya yazarlar başörtüsü takarsa?

Türkiye’de başı örtülü bir yazarın eserini yayımlatacak bir yayınevi ararken dikkat etmesi gereken bir kriter vardır: başörtüsü. Dünyanın en çok satan kitabını yazma ihtimali bile olsa bunu pazarlayacak bir yayınevi bulması zordur başörtülü bir yazarın. Söz konusu bir çocuk kitabı olunca daha da zordur. Dönüp dolaşıp muhafazakar bir yayınevinin kapısını çalması daha olasıdır, hatta mecburiyettir. Çoğu yayınevinin yazar kadrosunda neden başörtülü bir tane yazar yoktur? Olmaması bir tesadüf müdür? Yazarlardan istenen fotoğraflı CV’nin başka bir amacı daha var mıdır? Oysa bu yayınevlerinin çok sayıda başörtülü okuru bulunuyor. Kendisine kültür götürülen kitle, kültürü üretenler kadar muteber değil demek mi lâzım.

Yazımın başlığı ile yazıma burada bir son vermek istiyorum. Kadınlar bir etken eylem olarak kendileri giyinirler elbette. Onları giydirmek bir başkasının gerçekleştirebileceği bir eylem değildir. Ancak meseleye bir imajlar savaşı olarak yaklaştığınızda kimse bu savaşın kaybedeni olmak istemiyor ve herkes dört bir koldan kadını giydirmeye çalışıyor. Oysa farklı anne, farklı kadın, farklı çocuk çizimleri şiddetin daha az olduğu bir toplum için çok iyi bir başlangıçtır. Böylece çocuk, başı örtülü bir hâkime de başı açık bir hâkime de aynı hatayı yapma ihtimalini tanımış olur. Yoksulluk, yolsuzluk, gelecek kaygısı, iklim krizi vs. gibi konular dururken başörtüyü gündeme alarak kendi topuğuna sıkmaz. Söylenecek çok söz var elbette ama bu yazının dar imkânları içerisinde şimdilik bu kadar.  Başörtülü bir karaktere eserlerinde yer veren cesur yayınevlerinin sayısının artması dileğiyle… Önyargıyı ve ötekileştirmeyi daha çok aştığımız bir yıl olsun.

(görsel: pinterest)

Ayşenur Narboğa

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir